GELECEĞİN GARANTİ ALTINDA MI?
Bir iş yerini birkaç yıl içinde, adeta zirvelere çıkaran Eda, herkes tarafından takdir görüyor ve gıpta ediliyordu. Rakip firmalar bile Eda’yı bir şekilde alıp çalıştırmak için fırsat kolluyorlardı.
Eda, eğitim fakültesinden mezun olduğunda, öğretmen olamamış ve kaderinin yolu özel sektöre düşmüştü. İki yıl atama beklemek onu bayağı yıpratmıştı. İyi ki de özel sektöre girmişti. Öğretmenlerin 3-4 misli para kazanıyor işini seviyor ve mutlu bir hayat sürüyordu.
Akşam eve gittiğinde, annesi heyecanla kapıyı açtı. ”Senin de ataman yapılmış mı kızım?” diye sordu. Eda, “Evet anne ama gitmeyi düşünmüyorum, halimden memnumum ben “cevabını verince, annesi şok geçirdi. ”Neyse, geç içeri de akşam baban gelince konuşuruz.”
Eda ne yaparsa yapsın, aile kesinlikle, öğretmen olmasını istiyordu. Özel sektördü güven olmadığını, her gün firmaların batmakta olduğunu, kırk yaşında işsiz kalan birinin bir daha iş bulamadığını…
Ve bunun gibi yüzlerce neden saydılar. Eda onlara “hayır” dese de aklında soru işaretleriyle uyudu.
Eda üç gün sonra, daha önce tanıştığı “ablam” dediği bir danışmana gidip durumu anlattı. Danışman ona “özel sektörün çok güvenilir olmadığını ancak iyi bir hayat yaşamak için, daha fazla seçenek sunduğunu” söyledi: Bir tercihle karşı karşıya olduğunu anlayan Eda, patronuyla konuşmaya karar verdi.
Ertesi gün, kendisine söylenenleri olduğu gibi patrona anlattı. Patron ona
“Anlaşılan sen geleceğini garanti altına almak istiyorsun”
“Sanırım”
“Ama ne ben, ne devlet ne de bir başkası senin geleceğini garanti altına alamaz. Yanlış bir arayış içindesin.”
Eda’nın kafası iyice karıştı. “Annemler haklı galiba, bu işin yaşlılığı var, sakatlığı var, kimin başına ne geleceğini kim bilir” Dedi ve öğretmenliğe döneceğini patronuna açıkladı.
Birkaç yıldır öğretmenlik yapan bir arkadaşıyla hafta sonu buluştu. Ondan kafasındaki soru işaretlerine cevap bulmayı umuyordu. Buluşmada arkadaşı, şimdiki gençlerle uğraşmanın zorluklarından, her gün aynı zille aynı şeyleri yapmanın monotonluğundan bahsetti. Eda, ”Peki sen geleceğini garanti altında hissediyor musun?” “Elbette, sırtını devlete dayayacaksın kızım.” Eda, öğretmenliğe biraz daha yaklaşmıştı.
Akşam televizyonda, Suriyeli bir beyin cerrahının, Bursa’da bir deri atölyesinde işçi olarak çalıştığını konu alan bir haber izledi. Suriye’de iç savaş çıkmış ve insanlar, güvence olarak gördükleri devletten kaçmaya başlamışlardı. Eda televizyonu kapattı ve odasına kapandı. “Peki, geleceğimi nasıl garanti alacağım?” sorusu beynini taciz etmeye devam ediyordu. “Ne güzel mutlu bir işim vardı, kim bu düşünceyi kafama soktu. Geleceği garanti altına almak da neymiş, insan hayata bir kez geliyor ve sevdiği işi yapmalı. Hayır, öğretmenliğe dönmeyeceğim.” Diyerek bu düşüncelerle uyudu.
Sabah, işyerine gidip durumu patronuna anlatacaktı. Hazırlanırken, annesi “Kızım, babana biraz para bırakabilir misin? Biliyorsun senden direk isteyemiyor” Eda cüzdanından bir miktar annesine uzattı ve yola koyuldu. Firmaya varmak üzereyken, Babasının durumunu düşündü. “Eğer geleceğini garanti altına almış olsaydı, çocuklarından para almak zorunda kalmazdı” dedi ve tekrar öğretmenliğe sıcak bakmaya başladı. Firmaya gitmekten vazgeçip, direksiyonunu danışmana doğru çevirdi:
Danışman onu çok dikkatli bir şekilde dinledikten sonra: “Geleceğinin, ( eğer gelirse ), nasıl olacağını kesin olarak belirleyen bir tek şey var: BUGÜN YAPTIKLARIN. Geleceğini garanti altına almak istiyorsan yapacağın en mükemmel şey, bugün yapman gerekenleri eksiksiz yapmaktır. Bugün oturarak geleceği garanti altına almaya çalışanların geleceği yoktur. Gelecek diye bir şey varsa o da bugündür. Sevdiğin işi yapmaya devam et. Ama bugün yapman gerek şeyleri, garanti bozulmasın diye asla ıskalama, ihmal etme! Gelecek şuan senin ellerine bakıyor”.
Eda, özel sektörde çalışmaya, sevdiği işi yapmaya devam etti. Ancak yaşadığı her günü dolu dolu yaşadı. Onun bir an sendelemesine neden olan “Geleceğin garanti altında mı?” sorusuna o gün yaptığı şeyleri göstererek “Evet, işte delillerim” diyordu.
KEMAL POLAT