Topic outline

  • kemal polat

    ÜÇ KELİME BİR HAYAT, KEMAL POLAT'IN HİKAYESİ


    Sırtım boşluğa geldiğinde, İstanbul’un artık arkamda olmadığını hissettim. Hikâyem artık bitmişti.

    Koca şehir kendini, önce bir kartpostala, sonra bir anıya ve ardından bir boşluğa çevirmişti.

    Bütün başarılarımı bir çöp poşetine, hayallerimi ise boğazın derinliklerine fırlatarak gitmişti İstanbul.

    Her tepesinde ayrı yeminler ettiğim bu şehir, bana miras olarak üç kelime, umut olarak da bir soru bırakarak gitmişti.

    Artık bütün hikâyem, ayağa kalkmaya çalıştığım an beni durduran “zor” , hayal kurmamı engelleyen “imkânsız” ve geçmişimi silip süpüren “önemsiz”, miras bırakılmış kelimelerden ibaretti.

    Bir de umut olsun diye, cevabını nasıl bulacağımı bile bilmediğim bir soru kalmıştı İstanbul’dan geriye; “sen de kimsin?”

    İstanbul, üç kelimeyle beni yetim bırakmıştı.

    Üç kelimeyi defalarca bir araya getirip yazdım; “zor”, “imkânsız” ve “önemsiz”.

    Başka bir kelime bulup yazar mı diye, elimde sıkıca tuttuğum kalem, başında beklediğim o kâğıda bunlardan başka hiç bir şey yazmadı.

    Belki bir gün yazarım diye, birkaç kelimelik boş yeri olan kâğıdı ve kalemi cebime koyarak, yola çıktım.

    “Sen de kimsin” sorusunu her adımda, her nefes alışımda ve yorgun düşüp yıkıldığım her yerde sordum.

    Adlarını bilmediğim günler ve saymasını bilmediğim aylar geçti.

    İstanbul’un bütün hikâyemi gömdüğü İstanbul Boğazı’na “sen de kimsin?” sorusunun cevabını bulmak için yürüdüm.

    Önünden geçtiğim bazı villaların sahipleri eskiden benim müşterimdi.

    Çünkü elli yaşımın yirmi beş yılını; iflas etmek üzere olan bu insanların firmalarını kurtararak geçirmiştim.

    Kendi hikâyemi bulmak umuduyla o günleri ve neler yaptığımı düşünmeye başladım.

    O günlerde, onlar da tam şu anda bulunduğum durumdaydılar.

    Yapmak istedikleri şeyler onlara “zor” geliyor; kurdukları hayallere “imkânsız” gözüyle bakıyor ve geçmiş başarılarının “önemsiz” olduğuna inanıyorlardı.

    Bu durumda, hayatın onlara da sorduğu “sen de kimsin?” sorusu cevapsız kalıyordu.

    Aslında o yaşa kadar, terapi yaptığım, eğitim verdiğim binlerce insan da aynı durumdaydı.

    “zor” olan işleri yapamıyor, “imkânsız” hayalleri kuramıyor ve “önemsiz” bir geçmişin faydasını göremiyorlardı.

    Bunları düşünürken kulağımı sağır eden bir cümle duydum; “peki, sen onlara ne yapıyordun?”

    İflastan kurtardığın firmalara ne yapıyordun, hayattan kopmuş insanları nasıl hayata bağlıyor ve imkânsız şeyleri insanlara nasıl öğretiyordun?

    Bu soruları cevaplamaya çalışırken, “sen de kimsin?” sorusuna da bir cevap bulmuştum.

    Çünkü ben, yıllar boyunca insanlara “kendi hikâyelerini” nasıl bulacaklarını öğretmiştim.

    İflastan kurtaran ben değildim, çünkü bulmalarına yardım ettiğim gerçek hikâyeleri “iflas” içermiyordu.

    Terapiyle hayata bağlayan ben değildim, onların keşfetmesini sağladığım hikâyeleri, kendiliğinden doluydu.

    Ve ben bir şey öğretmiyordum, farkına varmalarını sağladığım hikâyelerinde zaten biliyorlardı.

    Ancak çok önemli bir ayrıntı vardı hikayemde; bunları inanılmayacak kısa sürede yapıyordum. Yani hipnotik bir dil kullanıyor, hipnotik iletişime giriyor ve hipnotik yazıyordum.

    İşte geriye kalan hayatımı çok güzel yaşamamı sağlayan hikayemin özünü bulmuştum; hipnotik yazarlık.

    Ve bütün bunlar benim hikâyemi ortaya çıkarıyordu.

    “Sen de kimsin?” sorusunu artık benim hikâyem cevaplıyordu.

    Cebimde taşıdığım, önceleri yazmayan kalem ile buruşuk kâğıdı çıkarıp, bir cümle yazdım;

    “Ben insanların kaybettikleri kelimeleri bulan bir yazarım.”

    İşte o günden sonra, kelimeleri kaybolduğu için hikâyelerini kaybeden ve “sen de kimsin?” sorusuna cevap bulamayan insanların yazarı olarak kendimi adadım.

    Kaybettiğim İstanbul, şimdi yedi tepesi ile arkamda; milyonlarca insanıyla yanımda duruyor.

    O bana mavi gökyüzünden, ben ise kelimelerimden ikram ediyorum.

    Şimdi iki iş yapıyorum; bildiğim şeyler benimle toprağa gitmesin diye geliştirdiğim modellerin eğitimini veriyor, buna zamanı olmayanlar için ise danışmanlık yapıyorum.

    Web sitemin ana sayfasında yaptığım çalışmalara göz atabilirsiniz.

    Kayıtlı yaşantım ise şöyledir;

    Ankara üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunuyum.

    1993 -1999 yılları arasında özel sektörde yönetici olarak çalıştım.

    1999- 2013 yılları arasında, yönetim danışmanı, işletme koçu, kurumsal eğitim, sosyal psikoloji, psikoterapi ve iş geliştirme uzmanı olarak çalışmalar yaptım.

    16 sektör, 55 firma ve binlerce insanla birlikte hayatı, başarıyı ve mutluluğu yeniden anlamlandırmakla ömrünü geçirdim. Ve bunun devam etmesini diliyorum.

    İstanbul'da yaşıyorum.

    Kayıtlı olmayanların bir kısmı bu sitedeki yazılarda, bazıları dostlar için sakladığım sohbetlerdedir.

    Üç Kelime Bir Hayat